Giza’da bir sonbahar akşamı, güneş büyük piramidin arkasından batıyor. Işık değiştikçe silüetler çölün ortasında yavaşça beliriyor; gökyüzünün renklerini, manzarayı ve zamanın akışını yansıtıyorlar.  Koleksiyonda, tonlarına göre sıralanan griler çölün paletine yol veriyor. Gündüzden geceye geçilirken güneşin batışı, kızgın bir filtre oluşturuyor. Tüm detaylarda, özellikle de kalıplarda Dior arşivlerinde saklanan geçmişle bugün atölyede çalışılan zanaarkarlığın izleri görülüyor. Koleksiyon geçmişteki derslere iyi çalışıldığını ve çıkarımların geleceğe hazırlanmak üzere bugün uygulandığını gözler önüne seriyor: terzilik anlamında, feminen ve maskülen olan metamorfoza uğruyor; dış giyimdeki teknik pratiklik gerektiren detaylar “couture” dokunuşlarla tamamlanıyor. Arşivlerden çıkan işlemeler fütüristik bir cephaneye dönüştürülüyor. Deri aksesuarlar yeni, organik kullanımlı yapılarıyla lüksü yeniden yorumluyor. Tarihi yeniden canlandırırcasına, geleneksel zanaatkarlığın temeli modern çağ kusursuzluğu ve teknik bilgiyle buluşuyor. Anahtar kelimelerse rahatlık ve akışkanlık: transparan teknik jakarlar, tüm parçalarda titizlikle işlenen detayları gözler önüne seriyor. 1950’li yıllara ait, “bonne fortune” isimli bir Dior elbisenin ilham verdiği asimetrik pliseli eteklerse kiltleri andırıyor. Nihai lüksün konfor ve pratiklik olduğu düşüncesiyle hiçbir detay şansa bırakılmıyor.