Eski çağlardan itibaren zaman farklı cisimlerle, farklı şekillerle insanların hayatlarına düzen getiriyor. İnsanların yaşadıkları çağ içerisinde zorunlu ihtiyaçlar sonucunda icat ettikleri saat, yıllar geçtikçe türlere, modellere, markalara göre farklı değerler kazanıyor ve insanların hayatlarında önemli bir yer ediniyor. Kimisi için yalnızca bir araç olan saat, kimi için aksesuar, kimi için ailesinden kalan bir hatıra, kimi içinse güzel bir hediye oluyor. Peki, saat nedir?
Saat nedir?
Zaman kavramının karşılığı olarak bilinen saatler, insanlık tarihinin başta gelen araçları arasında yer alıyor. Geçmişte insanlar, yıldızlara ve güneşe bakarak zamanı anlamaya ve hesaplamaya çalıştı. Doğa olaylarıyla insanların zaman dilimleri hakkında fikir edindiği çağlarda, insanlar için sadece yağmurun, karın, soğuğun, sıcağın zamanını bilmek yetiyordu. Mevsimler insanların hayatlarını yönetip, hasat zamanını, göç zamanını, barınma zamanını söylüyordu. Ancak geçen süre zarfında mevsimler, gökyüzü insanların zaman kavramındaki meraklarını tatmin etmemeye başladı. Böylece saate benzer aletlerin icadından önce insanlar, zamanı genel olarak büyük dilimlere ayırıp kullandılar. Gittikçe daha küçük zaman birimlerine ihtiyaç duyan insanlar yılı aylara, ayları haftalara bölmeye başladılar. İnsanların üretim toplumuna geçmesiyle birlikte günü gece ve gündüze bölme çalışmalarıyla zamanı da daha küçük dilimlere ayırma serüveni başlamış oldu. Yaşadıkları bir seneyi ilk olarak birimlere bölen Sümerler ayrıca gün üzerinde de bölüm yapan ilk medeniyet oldu. Zamanı gittikçe daha küçük parçalara ayıran Sümerlerin ardından Mısırlılarla devam eden çalışmalar, tarih sayfalarında Yunanlılar ve Romalılarla iyice gelişti.
Her ne kadar zaman kavramı üzerinde Sümerler’in ilk adımı atması tarih sayfalarında yer alsa da saat, Mısırlılar tarafından ilkel de olsa hata payı az oranda olacak şekilde ölçülmeye başlandı. Nil Nehri’nin su debisini ölçmeye yarayan kanal içlerinde bulunan direklerin üzerine yapılmış olan çentikleri ilk olarak Mısırlılar, dışarıda zamanı ölçmek için kullandı.
Bulunuşlarına göre saatler
Güneş saati
Tarihte insanlar deneme şansı elde ettikleri pek çok materyal ile en doğru biçimde zamanı ölçmek istedi. Zamanı ölçmek için ilk çalışmalar ise güneş saatiyle başladı. Farklı formatlarda icat edilen ve “güneş saati” olarak bilinen ilk saatler, yüzyıllar boyunca zamanın ölçülmesi için kullanılan en yaygın araç oldu. Güneş saatlerinde saat, güneşten besleniyordu ve bol güneşin hâkim olduğu ülkelerde yalnızca gündüzleri çalışıyordu. Bu saatler mermer, taş veya madeni bir zemin üzerine özel olarak hazırlanmış milin gölgesinin hareketine göre zamanın ölçülmesine yarayan bir araçtı.
Güneş saatlerinin diğer bir çeşidi de “T” şeklindeki saatlerdi. Diğer güneş saatine göre taşınabilen ilk zaman aracı olan “T saat”, M.Ö. 1500’lerde kullanılmaya başlandı. Birbirine bağlanmış iki çubuktan oluşan T saatlerde, kısa çubuğun gölgesi uzun sapın üzerindeki numaralara yansıyordu. Gün içerisinde tutulma şekilleri değişen T saatler, sabahları doğuya doğru, öğleden sonraları ise batıya doğru tutuluyordu. Bu tarihlerde T saatlerde ayrıca 1’den 10’a kadar sayılar kullanılıyordu. Ancak T saatte de günün belirli zamanlarındaki gölge uzunluklarının yeteri kadar ölçülememesi yüzünden tam anlamıyla hatasız bilgi alınamıyordu.
Saati bulan ilk uygarlık olan Sümerlerle başlayıp Mısırlılar ve Babillilerle devam eden güneş saatleri çeşitlerini Yunanlılar daha da geliştirdi. Tarihi kaynaklarda yer alan bilgilere göre Romalılar ilk güneş saatlerini M.Ö. 1. yüzyılda yaptı.
Güneş saati üzerine her ne kadar farklı çalışmalar ve uygulamalar yapılsa da, bu saat karmaşık bir sistemdi ve çok esnekti. Daha kolay uygulamalara ve akşam saatlerine duyulan ihtiyaçlar sonucunda, insanlar değişik arayışlara girdiler ve zamanı ölçebilmek için gökyüzüyle ilişkisi olmayan başka araçlara yöneldiler.
Kum saati
Tarihi kayıtlar M.Ö. 3000 yıllarında Çinlilerin kum saati kullandığını gösteriyor. Çinliler’den, ticaret yolu ile Kaldeliler’e geçen kum saatinin, Filistin’e, Mısır’a, oradan Eski Yunanistan’a ve Roma’ya yayıldığı biliniyor. Birbirlerine bir delikle bağlı olan üstleri şiş ortası dar iki cam kabın içlerinde önceden bilinen bir süre karşılığında kum hacmi bulunuyordu ve üst kabın içerisinden akmaya başlayan kum, alt kapta birikince ters çevrilerek ölçüm yapılıyordu böylelikle de akışkan cisimlerden saat yapılıyor ve bu saatler gece de kullanılabiliyordu.
Su saati
İnsanlar güneş saatlerinden sonra su saatleri sayesinde, zaman kavramına karşı yeni bir bakış açısı kazandı. İlkel şartlarda oluşturulan güneş saatleri, belirli bir zamanı gösterirken, su saatleri ne kadar zaman geçtiğini de gösteriyordu. Bu sebeple çoğu tarihi kaynakta su saatinin icadı zaman ölçümünün gerçek başlangıcı sayılıyor. Su saatlerinde oluşturulan sistem, yalnız günü ölçüyordu. İlk önce akan suyun üzerinde hiçbir işaret yokken, sonraları su kaplarını işaretlerle 24’e ayırdılar. Böylece su, deliklerden aktıkça bu işaretlere göre saat dilimleri ölçülüyordu.
Tam olarak ne zaman icat edildiği bilinmeyen su saatlerini Mısırlılar icat etti, daha sonra Yunanlılar tarafından bu saatlerin mekanizması geliştirildi. Su saatlerine su hırsızı anlamına gelen “klepsydra” deniyordu. Su saatleri diğer saatlere oranla yüzyıllar boyunca mekanik saatlerin bulunmasına kadar kullanıldı. M.Ö. 250’de Arşimet, yaptığı su saatine dişliler ekleyerek gezegenleri ve ayın yörüngesini de buldu. Bu icatların ardından daha gelişmiş su saatleri M.Ö. 100 ve M.S. 500 yılları arasında Yunan ve Romalı horolog ve astronomlar tarafından yapıldı.
Eski çağlarda ayrıca su saatlerinin ticareti de yapıldı. İskenderiye’deki saatçiler, hem dünyadaki pek çok bölgeye su saati sattılar hem de kendi kendine çalışan otomatik su saatini icat ettiler. Otomatik su saatlerinde mekanizma silindirlerle çalışıyor; geceyi, gündüzü, ayları, saatleri kendi kendine ayarlayıp ölçüyordu. Bu saatler insanın çalıştırmasına gerek olmadan kendi kendine çalışıyordu.
Ateş saati (Mum saati)
Zamanı ölçmek için oluşturulan bir diğer saat türünü ise “ateş saati” oluşturuyor. Bu saatlerde zaman belirlemek, petrol lambasının alevi ile çalışan saat mekanizmasında, tüketilen yağın bölmeli bir saydam kapta izlenmesi ya da kısalan mumun gölgesinin arkadaki bir cetvel üzerindeki boyuna göre oluyordu.
Özellikle Çin, Japonya, ve Kore’de ateş saati sıklıkla kullanılıyordu. Bu saatler çoğunlukla tapınaklarda, ödağacı ve benzeri kokulu nesneler dövülerek toz haline getiriliyor ve sonra da sıkıştırılarak saydam bir tüp içine yerleştiriliyordu. Zaman ölçümü tüp içinde ateşin ulaştığı yere göre yapılıyordu. Diğer saatler gibi değişik türleri olan ateş saatlerinde ayrıca iple bağlanan iki küçük ağırlık, alev ipi koparınca bakır bir yüzeye düşüp ses çıkarıyordu böylece bu saatler alarm olarak da kullanılıyordu.
Mekanik saatler
1250 yılından sonra Avrupa’da yavaş yavaş güneş, kum, su ve ateş saatleri haricinde mekanik saatlerin büyük modelleri icat edilmeye başlandı. 1275 yılında günde bir tam tur atacak olan çarkın icat edilmesi ile 24 saat kavramı oluştu. Saat mekanizmasında önemli bir yere sahip olan saat maşasının icadı ile kendini tamamlayan mekanik saatlerin içerisinde, o yıllarda akrep ve yelkovan bulunmuyordu. Çok detay içermeyen bu saatlerde belirli aralıklarla saatin ses çıkarması yeterli sayılıyordu. O zamanlarda yapılan ve günümüzde de çalışmaya devam eden 1386 yapımı İngiltere’deki Salisbury Katedrali’ndeki saat bunun bir örneği olarak biliniyor.
Mekanik saatler, yapılan uzun çalışmalar ve buluşlar sayesinde küçüldü ve 16. yüzyılın başlarında boyna asılan zemberekli saatler kullanılmaya başlandı. Zemberekli saatler de gün içerisinde birkaç saat hata payı olmasına rağmen, denge yayının bulunması ile bu sapma 10 dakikaya kadar indirildi. Ardından saat içerisinde sapma oranları ve diğer mekanizmalar çeşitli bölümlere ayrıldı ve birbirlerine bağlandı. 1728 yılına gelindiğinde İngiliz John Harrison aracılığı ile kronometre bulunarak saat en küçük zaman dilimine ayrıldı. Saatlerde akrep ve yelkovanın kullanılması ile hata payı sıfırlandı. Mekanik saatlerin zaman içerisinde gelişmesi sonucunda saatler, 1800’lü yıllarda devlet adamlarının birbirlerine verdikleri önemli hediyelerin başında yer aldı.
Akıllı saatler
Bütünleşik bilgisayar sistemine sahip olan akıllı saatler, giyilebilir teknoloji ürünleri arasında yer alıyor. Bluetooth ile akıllı telefonunuzla eşleştirebildiğiniz akıllı saatler bu sayede telefon görüşmesi yapmanızı, mesajlarınızı almanızı ve bildirimler almanızı mümkün kılıyor.
Mekanizmalarına göre mekanik saatler
Kurmalı saatler
Tamamen manuel olarak çalıştırılan bu saatlerin ayarları kurma kolundan yapılıyor. Mekanizması içerisinde yer alan zemberek yayının açılıp kapanmasıyla saat, mekanik enerji depoluyor. Enerji bitene kadar saat çalışıyor. Enerjisi bitince de çalışması için tekrar kurma kolundan kurulması gerekiyor.
Otomatik saatler
Genel olarak kurmalı saate benzese de otomatik saatlerin tek farkı, makineye takılı bir rotor (yarı volan tarzındaki parça) sayesinde kurma işlemini kendi kendine yapıyor. Bu mekanizma ile beraber saat kolda hareket halindeyken, rotor ileri geri dönerek zembereği kuruyor. Böylece kurma işlevi otomatik olarak sürekli kendiliğinden yapılmış oluyor. Eğer otomatik saatler enerjisi bitinceye kadar hareketsiz kalırsa saat duruyor ve tekrar enerji depolamaya başlayıncaya kadar çalışmıyor. Bu da el ile kurmayla veya saati hareket ettirmeyle mümkün oluyor.
Kuvars (Pilli) saatler
Günümüze yaklaştıkça, 1952 yılında pil teknolojisinin saatlere uyarlanması ile mekanik saatlerde saatin mekanik enerjisini sağlayan zembereğin yerini kuvars saatlerde pil alıyor. Yalnız bu mekanizmada pil tek başına yeterli olmadığından, mekanizmanın hatasız çalışması için entegre ve bobin kullanılıyor.
Pilli saatler de analog ve dijital (elektronik) olmak üzere iki ana gruba ayrılıyor:
Analog (kuvars) saatler
Akrep, yelkovan ve saniye ibreli yapılan bu saatlerde kadran üzerine saat ve dakika göstergesi çizilerek saatin kaç olduğu biliniyor. Ayrıca bu saatlere tarih, alarm, zaman tutucu özelliği de ekleniyor.
Dijital (elektronik) saatler
Dijital saatlerde analog saatlerdeki mekanizmada olan bobin parçası yoktur. Dijital saatlerdeki pil, entegre ve mürekkepli cam sayesinde elektronik çalışarak zamanı gösteriyor. Dijital saatlerde oluşturulan mekanizmada saniyenin ritmini ve enerji dengesini entegre üzerindeki parçalar sağlıyor.
Hem pilli hem mekanik saatler
Hareket enerjisine sahip bu saatler, pilli saatler gibi pil enerjisini kullanırlar fakat bu kullanımda farklar oluyor. Otomatik saatlerde kullanılan rotor mekanizması, bu saatlerde zembereği değil de özel şarjlı pili dolduyor. Bu şarjlı piller sayesinde saatin pil ihtiyacı 15-25 yıl arasında gerekmiyor.
Işık enerjili saatler
Bu saatlerde pilli ve mekanik saatlerdeki gibi şarjlı pil kullanılıyor. Fakat diğer saat türlerine göre farkı rotor gerekiyor. Işık enerjili saatlerin özelliği saatin kadranına ışık enerji sisteminin yerleştirilmesi oluyor. Böylece mekanizmada var olan ışığı gören sistem sayesinde ışık enerjiye dönüştürülüp pili şarj ediyor. Pil sürekli şarj halinde olduğu için saat düzenli çalışıyor.
Saat kültürünü yayan ülke İsviçre
Her ne kadar saat Mısır’da bulunup Avrupa’nın ve Asya’nın çeşitli ülkelerinde geliştirilse de tüm dünya genelinde İsviçre saat kültürünün oluşumu ve saat üretimi konusunda birinci sırada yer alıyor. Bu başarı 17. ve 18.yüzyılda saat endüstrisinin Cenevre, Jouxtel ve Kanton Neunburg’da yoğunlaşmasıyla başlıyor. Geçen zaman içerisinde saat üretiminin İsviçre’nin her tarafına yayılmasıyla saat, İsviçre’nin vazgeçilemez bir kültürü haline geliyor. İsviçre’de 18. yy’daki saat üretimi el işçiliği ile yapılıyorken, daha sonraları saatlere olan talep dolayısıyla atölye biçimi üretime geçiliyor. Ardından 19. yy’ın ikinci yarısında da fabrika üretimine geçiliyor. Ayrıca İsviçre’deki “Swiss Made” (İsviçre Yapımı) sembolü dünyaca tanınan ve saygınlık uyandıran bir sembole dönüşüyor.
İsviçre işçiliğinin sembolleştiği saat sektörü, gelişen teknolojinin de kullanımıyla oldukça yüksek bir kaliteye ulaşıyor. Böylece oluşan saat kültüründe İsviçre tüm kıtalara saat üreten bir ülke oluyor. Gelişen ve sürekli değişen teknolojinin, modanın öncülüğünde üretilen saatlerdeki kaliteye göre belirlenen fiyat aralığının oldukça geniş olması, tüketim kültürüyle beraber belirli markalara ait saatlere sahip olma isteği insanların saati günlük hayatlarında kullandıkları bir eşyadan çok, tarihi bir miras, bir değer, bir statü göstergesi olarak görmelerine sebep oluyor. Bu da yüzyıllardır kaliteden ödün vermeden oluşturulan İsveç saatlerinin popülerliklerinin her geçen gün artmasına neden oluyor.